Thursday, September 3, 2009

Afro Samurai ve Afro Samurai Ressurection

evet sevgili anime severler ve sayın takipçiler

Afro Samurai



Bu postumda Afro Samurai (5 bölüm) ve Afro Samurai Ressurection filmini inceleyeceğiz.

Öncelikle kısaca konusundan bahsedeceğim (izlemeyenler için), daha sonra bolca spoiler içeren yorumlara geçeceğim.

T.Okazaki

Takashi Okazaki’nin aynı isimli mangasından uyarlanan Afro Samurai, aşırı gelişmiş bilim ve tekniğe rağmen halen feodal yapıyla yönetilen kaotik ve sosyal açıdan geride kalmış bir Japonya’da geçmektedir. Samurai ve ninjaların yanı sıra gelişmiş teknolojinin ürünü olan cyborg, android, robot ve bir çok uçuk yaratık ülkede kaos ve vahşete yol açmaktadır.

Seri, Afro denilen baş karakterimizin küçüklüğünde “1 numaralı kafa bandı”nı taşıyan babasının vahşice öldürülerek yeni “1 numaralı kafa bandı” sahibinin doğuşuna tanıklık etmesiyle başlar. Bunun üzerine Afro hayatını ceheneme çeviren ve onu sonsuz bir yalnızlığa sürükleyecek olan intikam peşinde koşmaya başlar.

Bu dünyadaki inanca göre 1 numaralı kafa bandının sahibi Tanrısal güçler kazanır ve dünyanın en güçlü samurai olarak kabul edilir. Ancak 1 numaralı kafa bandı taşıyıcısıyla sadece 2 numaralı kafa bandı taşıyıcısının dövüşme hakkı vardır. Afro 2 numaralı kafa bandının peşinde bir çok kişiyi acımasızca katleder ve 1 numaralı kafa bandı taşıyıcısını bulmak ve babasının intikamını almak için yoluna devam eder.

Efendim şimdi bu animenin çizgisi daha önce izlediğim animelerle karşılaştırınca daha realistik. Gayet başarılı. Özellikle backgroundlar ve efektler hayran olunmayacak gibi değil. Robot ve cyborg tarzı şeylerin tasarmlarına ve bunlarda kullanılan yaratıcılığa özellikle hasta oldum.

Bunun dışında diğer izlediğim animelerden bir diğer farkı da kan, vahşet ve seks. Zaten filmin ilk 5 dakikasında havada kanlar içinde uçan kafa, kol, bacak sayısı görüldüğünde ileride az çok ne gibi şeylerle karşılabileceğimizi tahmin edebiliyoruz Bu bakımdan da hoşuma gitti Afro Samurai.

—SPOILER—

Hikaye ve karakterlerin yapısına bakacak olursak 5 bölüm artı bir buçuk saatlik bir filme göre yeterli derinliğe sahip kanımca her iki unsurda. Afro’nun gözünü kör eden intikamı yüzünden ona herşeyi öğreten Sensei’sini gözünü kırpmadan öldürmesini (sırf iki numaralı kafa bandına sahip olup babasının öcünü almaya gidebilmek için) ve bunun sonucunda bütün arkadaşlarından olmasını bölümlerin içinde kısa flashbacklerle öğreniyoruz.

Gino

Daha sonra en yakın arkadaşı olan Gino’nun parçalanan vücudunu bulan deli (bu karakteri tarif etmek için biraz ezik kaldı bu kelime ama…) doktor tarafından bir android’e dönüştürülür ve koca oyuncak ayı kafasıyla Gino da Sensei’sinin ve diğer arkadaşlarının öcünü almak için Afro’nun peşinden koşar.

Bir noktadan sonra iyi-kötü ayırımı söz konusu olmuyor. Herkes bir kan davası peşinde, gözünü karartmış

arkadaşını, hocasını, bir çocuğu öksüz bırakma pahasına onların babalarını falan öldürmeye başlamış. Ve yola babasının öcünü alma amacıyla çıkan Afro da sonunda babasından (gerçek olmasa da) feci dayak yiyor. Afro’dan intikam almak için yola çıkmasına rağmen Afro’nun ölesiye dayak yemesine kalbi dayanmayan Gino, Afro’nun babasına saldırırken ölüyor. Onu korumaya çalışan kız kardeşi (asıl Afro’dan intikam alma planını yapan kişi) de ölüyor ve sonunda Afro çakma babasını öldürüyor.

Kısaca Afro dışında herkes ölüyor. Ama dediğim gibi bir noktadan sonra artık o da ölse “ah be ana karakter öldü.nasıl olur? iyi adamdı…” falan demezsiniz yani. Hatta ben bi ara için için Afro’nun bu inatçılığı yüzünden baya sinir olmuştum da gebersin artık falan diye düşünmeye başlamıştım açıkçası. Kendi başına gelen şeyi (babasının öldürülmesi) dizi boyunca başka insanlara yaşatan (milletin babasını, çocuğunu, kardeşlerini falan öldürmesi) bu karakter bir süre sonra baya antipatik gelmeye başladı ben napiyim? Haksız mıyım? Sanırım amaç ta buydu zaten.

Sio (Jino'nun kardeşi)

Zira ikinci bölümden falan itibaren aslında Afro’nun intikam almasının çok da gerekli olmadığı (çünkü artık onun bir ailesi, babası kadar yakın bir hocası –ki onunla babasıyla geçirdiğinden daha çok zaman geçirmiştir bu dünyada– ve ona kardeşim diyen ve her daim arkasını kollamaya, onu korumaya yemin etmiş arkadaşları vardır) ve bu şekilde intikam peşinde koşmasının onu yalnızlığa götüreceğinin sinyalleri çeşitli kişiler tarafından direk olarak ve çeşitli olaylar sayeside indirekt olarak verilir.

Bunların yanında bir de tam olarak ne olduğunu çözemediğim Afro’nun hayali arkadaşı var. Aslında pek de arkadaş denilmez sadece peşinde dolaşıp durmadan konuşup saçma sapan yorumlar yapıyor. Bu da Afro Samurai’n komik öğlerinden biri. Ama benim anlamadığım şey bu adam gerçek mi değil mi? Genelde dürbün (tabi biraz daha gelişmiş modeli) veya o tarz bişeyle Afro’yu izleyenler görebiliyor sadece bu karakteri. Afro’nun da bunla girdiği tek diyalog “kapa çeneni” demek oluyor.

Neyse efendim sonuçta pek de derin bir konuya sahip olmadığını düşünerek izledim bu animeyi. Şayet normal kafa yerine organik bişiler alıp içsem daha keyifli ve heyecanlı olacağına inandım. Ama sonunda kardeşler sarılarak ölünce ağlamadım mı? Tabi ki ağladım. Dayanamam kardeş sevgisine bilirsiniz.

—SPOILER—

Böyle işte efendim. Kısaca tavsiyem iyice bir demlenip izleyin mutlaka bu görsel-şölen-animeyi.

Saygılar.

[Via http://animegeeks.wordpress.com]

No comments:

Post a Comment